istanbul escort | beylikdüzü escort | bahçeşehir escort | beylikdüzü escort | istanbul escort | beylikdüzü escort| beylikdüzü escort| esenyurt escort | istanbul escort |
Home » istanbul escort » O BENİM MELEĞİM-4

O BENİM MELEĞİM-4

O BENİM MELEĞİM-4.

O BENİM MELEĞİM-4

66

“Buna inanmasam zaten teklif bile etmezdim, sağol gazeteci, haydi eyvallah, geçmiş olsun.”

Avni bir anda arkasını dönmüş ve nezarethanenin karanlığında kaybolup gitmişti. Parin, kimyagerin de ortalıkta görünmediğini ancak o zaman farketti. Gece bir hayli ilerlemiş, içerdekilerin çoğu kıvnldığı bir köşede sızıp kalmıştı. Parin, kimyageri uyuyanlann arasında buldu ancak uyandırmaya kalkışmadı bile. Bundan sonra kimyagerin elinden bir şey gelmeyeceğini çok iyi biliyordu. Bir iki kere Avni’yle yeniden konuşmaya çalıştı ama başaramadı. Sonunda elinden bir şey gelmemesinin sıkıntısıyla tünediği plastik taburede uyuyup kaldı.

PARİN’ETATU TEZGAH

Ertesi sabah uyandığında nezarethanenin bir hayli boşalmış olduğunu farketti Parin. Kimyager ve Avni de ortalıkta gözükmüyordu. Saatine gözattığında bir hayli uyuduğunun farkına vardı. Saati 9.45’i gösteriyordu. Gerindi, oturduğu yerden zorlukla kalktı. Her tarafı tutulmuştu. Köşedeki muslukta elini yüzünü yıkadıktan sonra bir sigara yaktı. Paketinde topu topu üç sigara kalmıştı ve bu kötü haberdi. Ni-kotinsiz yaşaması mümkün değildi. Bu delikte uzun zaman kalırsa nasıl sigara bulacağını kara kara düşünmeye başladı.

Şu Ateş denen bacaksızla Faruk Gülen olacak dost müsveddesi nerelerde kalmıştı? Bu saate kadar bir şekilde kendisine yardım eli uzatmalan gerekirdi. Yoksa onlar da kendisinin delikte çûrOyüp gitmesini mi istiyorlardı? Birden bire kendisine seslenen nöbetçi polisin sesiyle irldldl.

“Efendim, ne var?”

“İsmail Parin sen misin?”

“Evet, benim.”

“Haydi bakalım yürü, başkomiserim bekliyor.”

Sonunda beklediği yardım elinin uzandığını düşünen Parin, polisin önüne düştü ve Başkomiser Pamukçu’nun odasına yollandı. Odaya girdiğinde Faruk Gülen’in başkomiserie derin bir sohbete girdiğini gördü ve yüzünde adeta güller açtı.

“Günaydın beyler, ben de beni içeride unuttuğunuzu sanmıştım yahu” diyen Parin, Faruk’un karşısındaki koltuğa oturmak için hamle yaptı.

“Hop hop, ne yapıyorsun sanık? Sana kim oturabileceğini söyledi?”

Başkomiser Pamukçu’nun tepkisi, Parin’i afallattı. Kurtulma umudu yanda mı kalacaktı?

“Ne yani, paçayı kurtaramadık mı?”

“Onu da nereden çıkardın? Sen kalk devletin polisini döv, sonra elini kolunu sallaya sallaya çek git. Var mı böyle şey?”

“Yok mu?”

“Yok elbette.”

“Yapmayın yahu, biz dost değil miyiz? Bunun bir orta yolu yok mu?”

“Orta yol filan yok kardeşim.”

“Sen ciddi misin komiser?”

“Ne biçim konuşuyorsun sen görev başındaki memurla? Kendine gel, haddini bil efendi. Gazeteciysen dokunulmazlığın mı var?”

“Ama ben işimi yapıp polise yardım etmek istiyordum.”

“Yok yahu, şimdi bunun için mi kendini nezarete attırdın?”

“Evet, öyle yaptım.”

“Şimdi buna inanmamızı mı bekliyorsun?”

“Elbette, size ne zaman yalan söyledim?”

“Şimdi doğru söylediysen dün akşam yalan söyledin demektir.”

“Yahu etmeyin, eylemeyin, şu memur arkadaşla barışmanın bir yolu yok mu? Alt tarafı bir yumruk attım yahu.”

“Alt tarafı bir yumruk attın ha? Adam kan kaybından gidecekti yahu. Neden banşsın şimdi? Bal gibi davacı olacak. Ben de sonuna kadar arkasındayım, anlaşıldı mı?”

“Anlaşıldı başkomiserim.”

İsmail Parin, adeta süt dökmüş kediye dönmüş, kara kara düşünmeye başlamıştı.

“Yahu Faruk, hadi bu aynasız arkadaşından yana çıkıyor, anladık. Ama sen ne diyorsun?”

MNa halin varsa gör diyorum. Otuz senedir senin ardını toplamaktan bıktım usandım kardeşim, oldu mu?”

“Peki sabah sabah burada ne arıyorsun?”

“Hiç, hal hatır sorup çay içmeye geldim.”

“Beni ne halt etmeye buraya getirdiniz öyleyse?”

“Hayatta olup olmadığını merak ettik, o kadar.”

“Anlaşıldı, ben yandım.”

“Ne sanıyordun?”

“Canım bir orta yol bulurdunuz isteseydiniz.”

“Neden isteyelim bunu?”

“Dostluk hatm diye bir şey vardı eskiden.”

“Eskidendi o canımcığım.”

“öyleyse beni inime geri gönderin, böyle sirk maymunu gibi seyretmeniz şart mı?”

Bir anda odada kahkahalar patladı. Oyun bitmişti. Başko-miser Orhan Pamukçu, Parin’e döndü:

“Otur bakalım Parin, birer çay içelim.”

“İki saattir benimle dalga geçiyorsunuz, öyle mi?”

“Olsun artık o kadar. Senin bizim memuru dövdüğünü düşünürsek bu kadan az bile.”

“öyle olsun bakalım hainler.”

Yanm saat kadar sonra Parin, dövdüğü polisle banşmış, ortada dava filan kalmamıştı. Faruk Gülen’le birlikte emniyetten çıktılar. Ancak Faruk Gülen’in ağzını bıçak açmıyordu.

“Yahu Faruk, seni konuşturmak için ne yapmam gereid-yorT

“Hiçbir şey yapman gerekmiyor. Senin gibi delilerle konuşmuyorum kardeşim, oldu mu?”

“Olmadı, biz otuz yıllık dostuz be.”

“Dosttuk.”

“O da ne demek?”

“Senin pisliklerini temizlemekten bıktım demek. Dün gece habire rüyama girdin, uyuyamadım. Seni o delikte bırakmaya kararlıydım ama yine dayanamadım, sabah sabah buralara gelip yalvar yakar oldum, anladın mı?”

“Beni içerde bvafcmaya kıyamayacagını biliyordum zaten.”

 

Bir yanıt yazın